HİKAYELER
İşte Aşk!
Bu çok güzel
ilkbahar sabahında deniz kenarına park ettiği arabasında, bu şarkıyı
mırıldanarak denize bakıyordu kadın.. Arabadan cani inmek istememişti.. Oysa
hava ne güzeldi.. Kara kıs bitmiş, ilkbahar gelmişti iste. Onun oralara karakış
geliyordur su aralar diye geçirdi aklından.Sonra ne güzel bir şarkı bu diye
düşündü. Insanın içini burkarken ayni zamanda dudakların iradesizce şarkıya
katılıyor..
Neydi onu bu kadar melankolik yapan. sevdiği terk etmişti. Bu güne kadar kaç
sefer terk edilip, terk etmişti.. Neydi onu bu terk edişte bu kadar çok yıkan?
Onun yazdıklarını hatırladı.. İçi burkuldu gene.. Daha ilk satırda hissetmişti
onun bir ayrilik mektubu oldugunu.. Nasil kanmisti yalanlarina? Hani gelecekti?
Hani uzakliklar onun icin sevgisini kamcilayan bir kirbacti.. Yollar uzadikca,
onun sevgisi artiyordu hani.. Nasil inanmisti bu yalanlara?.. Neden bu kadar
muhtacti sevilmeye.. Neden kanmisti.. Adinin bile O oldugundan emin olmadigi
birine.. Tum bunlari hak edecek ne yapmisti?Acaba adam, kadinin, ona oldugu
kadar durust muydu? Yoksa hepsi koca bir hic miydi?Bombos hayallerle dolu
birbucuk yilini dusundu.. Kalemi aldi eline ve yazmaya basladi... Bir gun ask
biter.. Anilarda tadi kalir.. Yarim kalan askin tadi.. Damaklarda saklanir..
Belki de yasanmayan asklar.. Bu yuzden hep tatlidir.. Siiri gozyaslari icinde
okudu. Kalemi elinden birakti, arabadan cikti. Bu ara ne cok kilo verdim , bu
ask sadece kilo vermeme yaradi diye dusunup gulumsedi.. Hayir dedi 7 yil sonra
siir yazmama yaradi, 7 yil sonra kalbim oldugunu hissetmeme, 7 yil sonra birini
sevmenin ve 7 yil sonra sevilmenin ne guzel oldugunu hatirlamama, ilk defa adima
yazilmis bir sarkida mutluluktan aglamama yaradi diye dusundu.. Arabaya gitti,
cep telefonunu eline aldi.. Bir an oyle kaldi.. Arayip aramamak, arasinda
bocaladi.. Cep telefonunu birakti ve kalemini alip yazmaya basladi. Neye yarar
yuregimiz dolu olmazsa askla, Neye yarar bu dunya ,ask olmasa... Yazilabilir
miydi siir? Cizilebilir miydi resim? Sarkilar yurekten soylenir miydi boylesine?
Dusebilir miydik..? Suzulen bir yaprak gibi sevginin kucagina.. Acilabilir
miydik? bir yelkenli gibi.. ask denizinin koynuna.. ask olmasa.. Gozlerindeki
yaslari tekrar sildi, arabasini calistirdi, eve dogru surdu.. Belki bir e-mail
daha gelmistir diye dusundu.. Affet diyen.. Yuzunu bir gulumseme sardi.. ASK
SANAL BILE OLSA GUZELDI..
Ölmeyen Sevgi
Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi...
Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka
oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde yine her zamanki çiçeklerden
vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan
kırmızısı güller... Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram
kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemliside özlem ve hasret kokuyordu
güller... Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam
güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, " Neden ağlıyorsunuz, bakın ben
ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi
atmaya baslamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla bulusacağını hayal etse kalbi
yine böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini
sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç birsey kaybetmemişti.. Onları hiç
birsey ayıramazdı... Ne hasret, ne ayrılık, nede ölüm... Genç adam telaşla
saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o,
sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile
seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu.
Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü... Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız
denize dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza olan aşkı gibi
denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu...Aslında bugün onlar için çok özel
bir gündü. Kendi aralarında sözleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine
açmış, sonrada gidip 2 tane yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu
bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim
diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu
onları. Herşey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki? İşte az sonra sevdiği
gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı...Sonra söz yüzüklerini takıp,
evliliğe ilk adımlarını atacaklardı. Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine
kavuşmak için can atıyordu... Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan
martılara... Ne kadar güzel dansediyorlardı havada. Tekrar saatine baktı genç
adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hemde çok... Bu
kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte hergün burada buluşmak için
sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara
anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz
vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??... Aklına kötü düşünceler
gelmeye başladı. Hayır.. hayır..olamazdı. Sevdiğine birşey olamazdı. Onsuz
hayat yaşanmazdı ki... O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam.
Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin
görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi
bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan. Artık bıkmıştı... Yine
sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini
kapattı. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu.
Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla
daha yaş güllerin üzerine damladı... Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun
evine gideyim diye mırıldandı...Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına
koyar, ona vermiş olurdu... Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere,
yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı.
Yaralı Kalp
Genç kız feci bir
hastalığın pencçesinde kıvranıyordu. Yaralı kalbi artık bu dünyaya daha fazla
dayanamamaya başlamıştı. Çok zengin olan ailesi tüm gazetelere, kalp nakli için
ilan vermişlerdi... Canını feda edecek birini arıyorlardı... Genç kız ise hergün
hastahane odasında biraz daha solmaktaydı. Yine yalnızdı odasında, gözü yaşlı,
boynu bükük ölümü bekliyordu... Gözlerini kapadı, bu küçük odada gözyaşı
dökmekten bıkmıştı... Yinede engel olamadı pınar gibi çağlayan gözyaşlarına.
Sevdiği geldi aklına, fakir ama onu seven sevgilisi..
Hergün aynı şeyleri düşünüyor, anıları bir film şeridi gibi gözünün önünden
geçiyordu..."Param yok ama sana verebileceğim sevgi dolu bir kalbim var" demişti
delikanlı... Genç kızda zaten başka birşey istemiyordu...Sevgiye muhtaç biri,
sevdiğinin sevgisinden başka ne isteyebilirdiki... Ama olmamıştı işte, dünyalar
kadar olan sevgilerinin arasına, o lanet olasıca para girmeyi bilmiş, onları
ayırmıştı... İşte paranın geçmediği zamanlara gelmişlerdi.. Ne önemi vardı
artık? Şu son günlerinde, sevdiği yanında olsa yeterdi... Ayrılıklarından bu
yana 5 bitmeyen, çile dolu yıl geçmişti...Her günü zehir, her günü hüsran...Ama
genç kız hep sevgisini yüreğinde taşımış, kalbini kimseyle paylaşmamıştı.
Sevdiğini düşündü işte o an.. Acaba o neler yapmıştı bu kadar sene boyunca..
Kimbilir kiminle evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı... Gözlerinden bir damla yaş
daha damladı kurumuş, bitmiş ellerine. Ellerine baktı, bir zamanlar ellerinin,
elerini tuttuğunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi... En çokta
saçlarının dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdiği öpmüş, koklamıştı onları. Her
bir tanesi koptuğunda, kalbine bir ok daha saplanıyordu. Kalbi yine sızlamaya
başlamıştı.. Belki sevdiği yanında olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi
yaşama... Zaten artık ölüm umrunda değildi genç kızın. Sevdiğinden ayrı
yaşamanın ölümden ne farkı vardı ki.. Tekrar o geldi aklına... Keşke keşke
yanımda olsa dedi. Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse,
rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artık... Gözleri pınar gibi çağlamaya
başladı. Sevdiğini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu.. Ufakta olsa ondan
bi hatırasını almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu... Oysa sevdiği, kimbilir
kiminle beraberdi...Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylaşmayı düşünmemişti
bile, ama acaba o paylaşmış mıydı? Onun sevgisini silmiş atmış mıydı acaba
kalbinden? İçi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir ağırlık çöktü. Onu
düşündükçe her dakikasının zehir olması artık çok daha ağır geliyordu genç
kıza... Ölmek istedi, artık yaşamak istemiyordu bu dünyada.. Ama sevdiğinden bi
hatıra almadan ölmeyeceğine and içmişti. Tekrar gözlerini açtı. Kimbilir belkide
sevdiği onu unutmuştu.. Bu düşünceler içinde derinliğe daldı... Birden babası
girdi odaya, kızına kalp nakli için bir gönüllü bulduklarını müjdeleyecekti.
Fakat genç kız çoktan uykuya dalmıştı.. Bir meleği andıran masum yüzü,
sevdiğinin özleminden sırılsıklamdı... O gece biri gözlerini dünyaya kapadı,
genç kız ameliyata alındı. Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi
değiştirilmişti. 1 hafta sonra tekrar gözlerini açtı dünyaya genç kız. Ama dünya
daha farklı geldi ona. Sanki birşeyler eksikti... Aradan aylar geçmiş genç kız
artık iyice iyileşmişti. Ama içindeki burukluğu bir türlü atamıyordu. Sevdiği
aklına gelince kalbi eskisinden daha çok sızlıyordu.. Bir kere, bir kere
görebilsem diye mırıldandı... Kalbi yine sızlamaya başlamıştı. Yeni kalbi onu
iyileştirmişti ama nedense her gece aniden hızlanıyor, onu uykusundan
uyandırıyor ve sanki yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlıyordu... Genç kız bir
anlam veremediği bu durumu doktora anlamış, ama ameliyat kolay değil, bir aydan
geçer demişti doktor. Aylar geçmişti ama hala aynıydı durum. Çiçeklerinin yanına
gitti. Hergün onlarla saatlerce dertleşiyor, zaman zaman ağlıyordu onlarla.. En
çokta kan kırmızısı gülünü seviyordu. Çünkü kırmızı gülün onun için yeri apayrı
idi. Oda genç kızla beraber gülüyor, onunla beraber ağlıyordu. Onu sevdiği gibi
görüyordu genç kız. Ve gülünü sevdiğini ilk gördüğünde ona hediye edeceğine dair
yemin etmişti. Başka türlü paylaşamazdı gülünü kimseyle... Kapı çaldı aniden.
Kapıyı açtı ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilişti. Yavaşça eğilip
zarfı yerden aldı. Birden kalbi deli gibi atmaya başladı. Ne olduğunu
anlayamıyordu. Zarfın üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardı. Zarfı açtı,
içinden beyaz bir kağıda yazılmış bir mektup çıktı. Kalbi daha hızlı atmaya
başladı. Onun kokusu vardı kağıtta. Evet, onun kokusu vardı. Yılar yılı özlemini
çektiği, yanında olabilmek için canını bile verebileceği sevdiğinin kokusu vardı
mektupta.. Başı dönmeye başladı. Koltuğuna geçip oturdu yavaşça...Kağıdı açtı.
Ve elleri titreyerek okumaya başladı. "Sevgilim, senden ayrıldıktan sonra, bir
kalbe 2 sevginin sığmayacağını bildiğimden dolayı, ne bir kimseyi sevebildim,
nede kimseye bakabildim... Her günüm diğerinden daha zor geçti, çünkü her gün
özlemin dahada artıyordu.. Sana kitapları dolduracak kadar şiirler yazdım. Her
biri diğerinden dahada hüzünlüydü. Yazdım, okudum, ağladım... Hergün yazdım, her
gün okudum, senelerce ağladım... Her gece seni düşündüm sabahlara kadar, her
gece senin yanında olmayı istedim. Ve her gece sensizliğe lanet ettim, uykuları
haram ettim kendime, sensiz olmanın acısını gözlerimden çıkardım... Ve bir gün
herşeyi değiştirecek bir fırsat çıktı önüme. Bunu fırsatı değerlendirmeyip,
kendime haksızlık edemezdim... Ve değerlendirdim... Senden çok uzaklara gittim,
belki seni unuturum diye.. Ama tam tersi oldu. Seni daha çok özlüyorum artık...
Senden çok uzaklardayım belki, ama yinede seni görmek için uzaklardan
gelebiliyorum. Hemde her gece... Seni seviyor, seyrediyor ve eğilip sen uyurken
yanağına bir öpücük konduruyorum.. Bazen gözlerini açıp bakıyorsun, geldiğimi
bildiğimi sanıyorum ama yine o tatlı uykuna geri dönüyorsun. Yarın birbirimizi
sevmemizin 6. senesi... Hep ben geldim şimdiye kadar senin yanına, yarında sen
gel olur mu sevgilim.. Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettiğim, kalbime iyi bak
olur mu? Çünkü gözyaşlarımla, adını yazdım ona...Seni senden bile çok seven bir
sevgi var kalbinin içinde... Unutma, kırmızı gülüde unutma olur mu??... Seni
Seviyorum, Yanıma Gelinceye Kadarda Seveceğim... Sevgilin...
Bir Aşk Hikayesi
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir
voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon..
Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar
yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu
takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha
hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis
atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir,
belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için
ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini
değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da
gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi.
Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın
köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı
görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin
her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için..
Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile
selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce
güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış,
gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir
blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında,
sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda
bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu.
Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları
gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi..
"bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten.
Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."
"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."
Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç
unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında
tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı
delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı.
Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı..
Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini
duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde
öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o
an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak
için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini..
Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden,
incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun
arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya
yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi
yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın
saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her
maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var..
Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu
otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap
yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden
Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön
sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken,
salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette
kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa
gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok
ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki..
Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara
geldiğini bilmenin gururu..
Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan..
Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu
işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..
Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı.
Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu
dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden
sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü.
Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu
ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi
gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı..
Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu
yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı
yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı,
belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde
hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha
var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok
hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse
olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir
daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha
onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o
zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca
bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı,
şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla
bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi..
Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir
antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza
verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın
arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir
gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız.
"Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."
"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken,
aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı:
"Yaaa!.."
Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk
dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta
okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O
uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken
hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali
dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi,
canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış,
bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti
acaba?
Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben
biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim
ANNE VE ÇOCUK 1 yaşınızdayken sizi elleriyle besledi ve yıkadı. Bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz 2 yaşınızdayken size yürümeyi öğretti Size seslendiğinde odadan kaçarak teşekkür ettiniz 3 yaşınızdayken size özenle yemekler hazırladı Tabağınızı masanın altına dökerek teşekkür ettiniz 4 yaşınızdayken elinize rengarenk kalemler tutuşturdu. Evin bütün duvarlarına resim yaparak teşekkür ettiniz 5 yaşınızdayken sizi cici kıyafetlerle süsledi. Gördüğünüz ilk çamur birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz 6 yaşınızdayken okula kadar sizinle yürüdü. Sokaklarda "GİTMİYCEEEEEEM" diye ağlayarak teşekkür ettiniz 7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Komşunun camini kırarak teşekkür ettiniz 9 yaşınızdayken size piyano öğretmeni buldu. Notaları bir gün bile çalışmayarak teşekkür ettiniz 10 yaşınızdayken doğum günü partilerinden dans derslerine kadar her yere sizi arabayla götürdü. Arabadan fırlayıp giderken arkanıza bile bakmayarak teşekkür ettiniz 11 yaşınızdayken sizi arkadaşınızla sinemaya götürdü. "Sen bizimle oturma" diyerek teşekkür ettiniz 12 yaşınızdayken zararlı TV programlarını seyretmenizi istemedi. O evde değilken hepsini izleyerek teşekkür ettiniz 15 yaşınızdayken sizi yurtdışında yaz kampına gönderdi. Tek satir mektup yazmayarak teşekkür ettiniz 17 yaşınızdayken erkek arkadaşınızla partiye gitmenize izin verdi. Bir telefon bile etmeden sabaha karşı eve dönerek teşekkür ettiniz. 19 yaşınızdayken okul masraflarınızı karşıladı,sizi arabayla kampusa götürdü ve eşyalarınızı taşıdı. Arkadaşlarınız alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşarak teşekkür ettiniz 21 yaşınızdayken iş hayati ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek istedi "Ben senin gibi olmayacağım" diyerek teşekkür ettiniz 22 yaşınızdayken kep giyme töreninizde size gururla sarıldı. Avrupa seyahati için para isteyerek teşekkür ettiniz 24 yaşınızdayken uzun suredir çıktığınız çocukla tanışmak istedi "Zamanını ben bilirim" diye tersleyerek teşekkür ettiniz 25 yaşınızdayken düğün masraflarınızı karşıladı,sizin için hem mutlu oldu hem çok duygulandı. Siz dünyanın bir ucuna taşınarak teşekkür ettiniz 30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size akil vermek istedi. "Artık bu ilkel yöntemleri bırak"diyerek teşekkür ettiniz 40 yaşınızdayken sizi arayıp bir akrabanızın doğum gününü hatırlattı "Anne işim başımdan aşkın"diyerek teşekkür ettiniz 50 yaşınızdayken o çok hastalandı, hafta sonunda onu görmeye gittiğinizde mutlu oldu. Ona yaşlıların çocuk gibi nazlı olduğunu söyleyerek teşekkür ettiniz Derken bir gün..... o öldü. O güne kadar onun için yapmadığınız ne varsa, o anda kalbinize bir yıldırım gibi düştü.... |
|
Anonim |
ayfer | 17.11.2003 |
güzel |
ANASAYFA